TÜRKİYE'DE ÇEVRE EĞİTİMİ
1. Türkiye’de
Çevresel Sorunlar
Çevre
sorunları bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli sorunların başında
gelmektedir. Çevre sorunlarının temel nedenleri olan hızlı nüfus artışı,
kentleşme, sanayileşme ve turizm, Türkiye’nin bir süredir yaşadığı
olgulardır. Ayrıca küresel ısınmanın etkileri ülkemizde hissedilmeye
başlanmıştır (Yıldız, Sipahioğlu, Yılmaz, 2011).
Türkiye
OECD ülkeleri arasında en yüksek nüfus artışı oranına sahip ülkedir. Bu nedenle
nüfusu besleyebilmek için endüstriyel üretimi artırmak zorundadır. Bu durum da kentleşmeyi hızlandırmaktadır.
2. Türkiye
Tarihinde Çevre Konusunda Yapılanlar
• Cumhuriyetle
birlikte 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzısaha Kanunu, Belediye Kanunu ve
Köy Kanunu gibi temel hukuki düzenlemelerle, çevre sorunlarını önleyici
bazı düzenlemeler ve çevre kirlenmesini önleyici bazı tedbirler getirilmiştir.
• 1950’li
yıllarda başlayan hızlı kentleşmeyle birlikte, Orman Kanunu ve İmar
Kanunu’yla çevre korumaya yönelik, o gün için önemli hükümler getirilmiş,
bazı alanlar koruma altına alınmış ve milli parklar ilan edilmiştir (Yıldız,
Sipahioğlu, Yılmaz, 2011).
• 1961
Anayasası’yla birlikte kalkınma ve sanayileşmede planlı döneme
girilmiştir. İkinci kalkınma planında, çevre ayrı bir başlık altında ele
alınmış, bu plandan itibaren de çevre ve çevre sorunlarına hükümetlerce daha
ciddi bir biçimde yaklaşılmaya başlanmıştır. Birinci Beş Yıllık Kalkınma
Planı 1963 yılında uygulanmaya başlanmıştır. 1978 yılında Başbakanlık
bünyesinde Çevre Müsteşarlığı kurulmuştur.
• Türkiye’ye,
1992 Rio Konferansı’nda benimsenen çevrenin; ekonomik gelişmenin hem kaynağı
hem de sınırı olduğu, bu bağlamda koruma politikalarının ve kalkınma
hedeflerinin beraberce düşülmesi gerektiği anlayışı kabul etmiştir. Buna göre sürdürülebilir
kalkınma terimiyle tanımlanan çevre değerlerini koruyarak kalkınma,
Türkiye’nin vazgeçemeyeceği bir yoldur (Yıldız, Sipahioğlu, Yılmaz, 2011).
• Çevrenin
korunmasıyla amacıyla başta anayasa olmak üzere çok sayıda kanun, kararname,
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve kararlar yürürlüktedir. Ayrıca uluslararası çevre
mevzuatı çerçevesinde, birçok sözleşmeler ve anlaşmalar da Türk Çevre
Mevzuatı içinde yer almaktadır.
3.
Türkiye’de Çevre Bilincinin ve Hareketinin Gelişimi
1970-1980: Çevre
Hareketinin İlk Örnekleri
• 1970’li
yıllar çevre sorunlarına karşı kitlesel tepkilerin ortaya konulduğu yıllardır.
Türkiye’de çevreci hareketin doğuşu anlamına da gelebilecek bu tür eylemlere
örnekler:
• Çarşamba
Ovası’nda 1970’lerden sonra açılan fabrikaların çevresine zarar verip tazminat
davasına konu olmalarıdır.
• 1970’lilerin ikinci yarısında çevresel
bozulmaya yönelik ilk protesto gösterilerinin ortaya çıkmaya başladığı
dönemdir.
• 1975’de
Artvin, Murgul’da faaliyete geçen Etibank Bakır İşletmeleri’nin bitki örtüsüne,
tarım alanlarına verdiği zararların sonucunda yöre halkı tarafından davalar
açılmıştır.
• 25
Temmuz 1975’de Samsun Bakır İzole Tesislerinde çıkan zehirli gazlardan 21 köy
ve mahalle halkı 2 km’lik bir kortej oluşturarak sessiz yürüyüş yapmıştır.
• 1977’de
Ankara Elmadağlı köylüler, yakınlarındaki barut ve çimento fabrikalarının tarım
üzerindeki zararlı etkilerinden şikayetçi olup belediye arayıcılığıyla bu
durumu Ankara’ya ulaştırmışlardır. Fakat uğraşlara rağmen fabrikalar çalışmaya
devam etmiş ve çevreyi kirletmişlerdir (Bozkurt, 2014).
• 1977’de
Silifke Taşucu Balıkçılar Kooperatifi üyelerinin Akkuyu’da nükleer santral
yapılacağı biçimindeki söylentiler üzerine harekete geçip bu nükleer santrali
protesto etmek amacıyla deniz araçlarıyla gösteriler yapmışlardır.
1980-1987 Çevre Hareketinde Canlanma Dönemi
• 1984’de
Muğla, Gökova’da termik santral yapılacağı haberleri ortaya çıkmıştır. İlk
başta köylüler tarafından yapılan eylemlere daha sonra çeşitli çevre
dernekleri, belediyeler, ünlüler ve basın eşlik etmiş, çeşitli kampanyalar
düzenlenmiştir. Dönemin Çevre Müsteşarlığı santralın yapılmaması gerektiği
görüşlerine rağmen santralin kurulmasına izin verilmiştir. Bu durum karşısında
davalar açılmış fakat olumlu sonuç elde edilememiştir (Bozkurt, 2014) .
• 25
Kasım 1986’da yapının temeli atılmış ve Türkiye’de çevre bilincinin yeşermesi
açısından başarılı olmuştur.
• 26
Nisan 1986’da Çernobil Nükleer Santrali’nde meydana gelen kazanın Türkiye
üzerinde yıkıcı etkilerinde bulunmuştur. Kamuoyu kazandan sonra radyasyonun
insan üzerindeki etkilerini gibi sorunlarla uğraşmıştır. Kaza bir felaket olsa
da kamuoyunda çevre bilincinin gelişmesinde olumlu etkisi olmuştur.
1987 ve Sonrası: Yeşillerin Ortaya Çıkışı
• 1987’de,
Ankara Büyükşehir Meclisi’nin kent merkezindeki Güvenpark üzerinde otopark ve
çarşı yapılmasını uygun gören imar planı değişikliğini gerçekleştirmesi ve bu
karara gösterilen tepkilerin ardından açılan dava ülkemizde çevre bilincinin
gelişmesinde katkıda bulunmuştur. Çevre Duyarlılığı Yayma Grubu’nun yaptığı
kampanya ile park bir anda dikkatleri üzerine çekmiştir. Kampanyada imza sayısı
60.000’e kadar ulaşmıştır. İdare Mahkemesi tarafından inşalar sakıncalı
görüldüğü için işlemler iptal edilmiştir (Bozkurt, 2014) .
• 1987’de
Köyceğiz-Dalyan’da “Caretta-caretta” kaplumbağalarının yumurtladıkları bölgede
kurulması düşünülen turistik tesis için açlık grevinden protesto mektuplarına
kadar bir dizi eylem yapılmıştır. Yurtdışından da desteklenen kampanya
sonucunda inşaat işlemleri iptal edilmiş ve otel yapımları iptal edilmiştir.
• 1989’da
Aliağa, Gencelli’ de termik santral kurulacağı haberi üzerine Aliağa-Foça
karayolu bir süre trafiğe kapatılmış; çeşitli pankartlar hazırlanmıştır.
Direnişe sivil kuruluşlar, belediyeler ve halk katkıda bulunmuştur. “Gencelli
Termik Santralini Yaptırmayacağız” sloganı ile kampanya başlatılmıştır.
Kampanya broşürü üç ayrı yabancı dilde bastırılıp yurtdışındaki çevre
kuruluşlarına gönderilmiştir. 6 Mayıs 1990’da binlerce insan el ele tutuşup
Aliağa için sevgi zinciri oluşturmuştur. 17 Kasım 1990’da Resmi Gazete'de
yürütmenin durdurulması hakkında Bakanlar Kurulu kararnamesi yayınlanmıştır.
• Bu
dönemlerde “Greenpeace” de adından söz ettirmektedir. İlk olarak 1992 Ekim’de
Sirius adlı gemileri İzmir’de “Nükleer Santrale Hayır” yazılı pankartla limana
girmiştir.
4.
Türkiye’de Çevre İle İlgili Kuruluşlar
4.1.
Çevre İle İlgili Kamu Kuruluşları
Türkiye’de
çevreyle ilgili kurumlaşma Cumhuriyetle birlikte başlamıştır. Genel olarak
görev verilen kuruluşlar:
•
Belediyeler
•
İl
Özel İdareleri
•
Köy
Muhtarlıkları
•
Sağlık,
tarım ve imar-iskandan sorumlu bakanlıklar
•
Başbakanlık
Çevre Müsteşarlığı
•
Yüksek
Çevre Kurulu
•
Çevre
ve Orman Bakanlığı
•
Mahalli
Çevre Kurulları
T.C.
Çevre ve Orman Bakanlığı
Çevre
ve Orman Bakanlığı; çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel
alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması,
korunması, ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının
genişletilmesi ve ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal zenginliklerinin
korunması ve geliştirilmesi amacıyla kurulmuştur (Yıldız, Sipahioğlu, Yılmaz,
2011).
4.2.
Çevreyle İlgili Diğer Resmi Kurum ve Kuruluşlar
• Kültür
Bakanlığı, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü
• Turizm
Bakanlığı
• Orman
Bakanlığı, Orman Koruma ve Yangınla Mücadele Genel Müdürlüğü, Milli Parklar
Genel Müdürlüğü
• Tarım
ve Köy İşleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü
• Bayındırlık
ve İskan Bakanlığı, Afet İşleri Genel Müdürlüğü
• Sağlık
Bakanlığı
• Belediyeler,
Çevre Koruma Daire Başkanlığı
4.3.
Çevreyle İlgili Bilimsel Kuruluşlar
• TÜBİTAK
• Devlet
Planlama Teşkilatı
• Çevre
Araştırma Merkezleri
• Üniversiteler
4.4.
Çevre İle İlgili Gönüllü Kuruluşlardan Örnekler
• Türkiye
Tabiatını Koruma Derneği
• Türkiye
Çevre Koruma ve Yeşillendirme Derneği
• Çevre
Sorunları Vakfı
• Doğal
Hayatı Koruma Derneği
• Türkiye
Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA)
Türkiye
Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı (TEMA)
Sürdürülebilir
yaşam ilkesiyle doğal varlıkların korunmasında; ülkenin ve dünyanın geleceğinde
söz sahibi olan topraktan gelen toplumsal barışı sağlayan, bilinçli, halka
bütünleşen bir vakıftır.
Vakfın
misyonu kaybolan geleceği kurtarmak, açlık ve yoksulluğu gidererek topraktan
gelen barışı sağlamaktır.
Doğal
Hayatı Koruma Derneği (DHKD)
Amacı,
Türkiye’nin olağanüstü zengin hayvan ve bitki türleri ile bunların doğal yaşam
alanlarının değerinin farkına varılması ve korunma altına alınmasıdır. Bu
amaçla projeler yürütmekte, ilgili yasaların uygulanmasında faaliyet
göstermektedir .
5.
Türkiye’de Okullarda Çevre Eğitimi
5.1.
Okul Öncesinde Çevre Eğitimi
Öğrencilerin
okul öncesi dönemde etkin bir şekilde çevrelerini keşfettikleri, iletişim
kurmayı öğrendikleri ve çevrelerinde gördükleri pek çok şeye dair çeşitli
fikirler oluşturmaya başladıkları dikkate alındığında okul öncesi dönemin önemi
bir kez daha ortaya çıkmaktadır. MEB okul öncesi eğitim programı
incelendiğinde; çevre eğitimine yönelik amaç, kazanım ve kavramların az sayıda
yer aldığı görülmektedir (Demir, Yalçın, 2014).
5.2.
İlköğretim ve Ortaöğretimde Çevre Eğitimi
Günümüzde
MEB tarafından uygulanmakta olan ilköğretim ve ortaöğretim ders programları
incelendiğinde çevre eğitimi adı altında zorunlu bir ders bulunmadığı; Hayat
Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Coğrafya, Fen Bilimleri / Fen ve Teknoloji, Biyoloji,
Sağlık Bilgisi ve Kimya derslerinde farklı ünitelerde çevreye yönelik birtakım
ilişkilendirmeler yapıldığı, çevre ile doğrudan ve dolaylı olarak ilişkili olan
kazanımlar olduğu görülmüştür (Demir, Yalçın, 2014).
“Çevre
eğitimi ve iklim değişikliği” dersinin müfredatı,
Talim ve Terbiye Kurulunun onayından geçti. Böylece, bu ders, 2022-2023 eğitim
öğretim yılından itibaren ortaokul 6, 7 veya 8. sınıflarda, haftada 2 ders
saati olmak üzere toplam 72 saat seçmeli okutulacaktır.
Coğrafya
dersi öğretim programında, öğrencilerin doğal afetler ve çevre sorunlarını
değerlendirerek korunma ve önlem alma yollarına yönelik uygulamalar
geliştirebilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca öğrencilerin öncelikle yaşadıkları
çevreyi algılamaları ve de bir dünya algısı geliştirmeleri de hedeflenmektedir
(Demir, Yalçın, 2014) .
5.3.
Yükseköğretimde Çevre Eğitimi
Ülkemizde,
yükseköğretime ilişkin olarak ulusal düzeyde yerleşmiş ve uygulanmakta olan
belirli bir çevre eğitimi politikası bulunmamaktadır. Üniversiteler, ders
programlarını ve içeriklerini kendilerince düzenlemektedirler. Bu nedenle de
yükseköğretimde, çevre ile ilgili konulara ilişkin standart bir eğitim
altyapısı oluşmamıştır (Demir, Yalçın, 2014).
Yükseköğretimden
sorumlu olan üniversitelerin, çağdaş düzeyde eğitim yapan kurumlar olduğu
dikkate alınacak olursa, çağdaş bir eğitim ile bireye sağlam bir çevre bilinci
kazandırılabileceği hususu oldukça önem taşımaktadır. Bu amaçla,
üniversitelerin sadece çevre bölümlerinde değil, doğrudan çevreyle ilişkili
olmayan pek çok bölümde de çok-disiplinli özelliği nedeniyle çevre konularında
bilgilendirici nitelikte olan seçmeli çevre dersleri verilmesinin uygun olacağı
düşünülmektedir. Bu tür eğitimler, gelecekte toplumda önemli roller üstlenecek
olan bireylerin çevre bilincinin oluşmasına ve gelişmesine de katkı
sağlayacaktır (Demir, Yalçın, 2014).
Mertcan ZELZELE
KULLANILAN KAYNAKLAR
·
Bozkurt O. (2014). «Çevre Eğitimi», Pegem
Akademi, Ankara.
·
Yıldız K., Sipahioğlu Ş., Yılmaz M. (2011).
«Çevre Bilimi ve Eğitimi», Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara.
·
Demir E., Yalçın H. (2014). Türkiye'de Çevre
Eğitimi/Environmental Education in Turkey. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 7,
7-18.
Yorumlar
Yorum Gönder